Denge Sanatı : EbRu

İstanbul’da EbRu baharı! 

GalatArt

 


Şehr-i İstanbul’a bahar geldi. Sıcaklıklar dengelenmeye, günle gece eşitlenmeye başladıkça da, ruhumun terazisi de dengesini buluyor kendinde. ‘Ne az ne çok’ olunca yani dengeyi bulunca pek daha güzelleşiyor görülenler. Tam da buradan hareketle, kendimce isimlendirişimle “Denge Sanatı” Ebru deneyimimi aktarmak istedim, Bahar’ı karşılarken şehir ve hep bahar olsun dilerken mevsimim.

Zihninde ne varsa, gördüklerine yansıyor, yansıdıkça tekrar sana dönüyor. Hal böyle bir döngü olunca da; “Denge Mevsimi” baharda Ebru deneyimlemenin tadına doyulmuyor.

Galata Kulesi’nden aşağı Fırçacı Sokak’tan girip solda Lüleci Hendek sokaktan devam ederken solda GalataArt tabelasını görüp içeri giriyoruz. Yolun devamında pek restorasyon yüzü görmemiş sokaktan devam ederken sağda kalıyor Galatasanatımız. Galataart’ın kurucularından Nesime Hanım karşıladı bizi güler yüzüyle. B’iz, iki kişi olarak pek şanslıydık. Ebru Workshopları 4 kişiye kadar gruplar halinde yapılabiliyor. Kimseye sözleri olmayınca bu şansı yakalamış olduk. 2 Kişi olmanın avantajları var elbette, az zamanda çok iş başarıyorsunuz, ki aslında bu dezavantaja dönüşen bir durum oluyor, sonlara yaklaştıkça; B’iz hiç kalkmak istemedik ‘tekne’nin başından 1 saatin sonunda. Bu tenhalığın en güzel yanıysa, Nesime Hanım’la özel ilgisiyle çalışabilmekti. Başlamadan önce, terimlerle ilgili, Ebru Sanatının tarihi ile ilgili kısaca bilgi edindik. Teknenin yani, Ebru çalışılan özel karışım suyunun döküldüğü kabın önüne oturduğumuzda, daha önce izlemekten öteye gidememişler olarak, bizim için her kelime, her açıklama çok değerliydi.

Tekne’nin içindeki su, kitre ile özel bir kıvama getiriliyor, kitreye alternatif olarak lezzetli ismi olan, bir çeşit deniz yosunu ‘deniz kadayıfı’ da kullanılabiliyor. Bu işlem Ebru’nun nisbeten kolay kısmı. ‘Ölçü’lü bir durum olduğundan, bu karışımı yapmak, yönergeyi doğru uygulamaktan geçiyor. Boya kısmına geçtiğimizde ise, can alıcı kısım karşımıza çıkıyor. Boyaların hazırlanması “Usta-Çırak” usulü öğreniliyor ve ‘ölçüsü’ Siz oluyorsunuz. İçine pek de leziz bir kokusu olmayan ‘öd’ karıştırılarak, özel bir kıvama getirilen boyalar, Ebru Sanatının mihenk taşı adeta. Boyanın içindeki su, öd boya dengesinin yanında, boya ve teknedeki suyun dengesi oldukça önemli. Birinden birinin ölçüsü ‘fazla’ kaçtı mı ‘az’ geldi mi olmuyor. Boyaları teknedeki suya dökerken, ‘gül dalı’ndan ve at kılından yapılmış özel fırçalar kullanılıyor. Ebru’nun erbabları, bu fırçaları da kendileri yapıyor, bağlıyorlar. Bizim gibi ‘gözlemci çırak’lar ise, bağlanmış fırçalar, kıvamlı boyalar, kıvamlı suyla dolu teknelerle başlıyor maceraya. Bu kadar hazıra konsak da, Ebru yapabilmek ‘denge’yi bulmaktan geçiyor. Fırçaya alınan boya dengeli bir şekilde teknedeki suda dağıtmalı. Çok vurulduğunda, boya ağır gelip, dibe çöküyor, az ‘atınca’ da kağıtta bolca beyazlıkla kalıyor. Renkli çalışmalar yaptığınızda hemen her rengin birbirine eşit oranda karışmasıyla da müthiş görsellikler ortaya çıkıyor. Ebrular çeşitli, Battal Ebru, Şal Ebru, Taraklı Ebru gibi temel ebru çeşitleri yanında, söylemesi güzel bir çok desen de mevcut. “Bülbül Yuvası” en sevdiğim. Benzer görünse de Ebru’ nun en özel yanı, kişiye özel oluşu. Aynı renklerle, aynı deseni yapılsa da aynı ebruyu yapmak mümkün değil. Atölyedeki hemen her yerde ebru böyle ‘Özel’ dokunuşlarını görmek mümkün; tavandaki lambadan, köşedeki mumlara kadar.

 
Huzur veriyor insana su üzerinde renklere şekil vermek, üstelik ‘suya yazı yazma’nın ve hatta yazdığını bir ömür saklayabilecek olmanın gerçek oluşuna şahit olmak mest ediyor. Suyun üzerindekileri kağıda taşımak için kağıdı üzerine koyup, tekneden sıyırmak yetmiyor. Sevmek gerekiyor, yaratılanı, kağıdın üzerine yansıyanı. Usulca okşayıp, yüzeyde ellerimizi gezdiriyoruz. Hissedişlerden sonra kağıdın üzerindeki çümbüşü kuruması için kenara alıyoruz. Baharın renkleri kağıtlarımızdan yansıyor. Tekrarı yok bu baharların, her bir sayfada yeniden kendi renklerini oluşturuyor, yuvalar yeniden inşaa edilip, bülbüller her seferinde farklı ötüyor, çiçekler yenilikle yeniden açıyor her dokunuşta. Dengeyi bulmak, ‘ustalık’ işi en ufak hamlelerle şiraze kayabiliyor. Çıraklıktan geçen bu denge ‘oyunu’nunda oyun kurucu olduğunun keşfi ise boyaların alaşımıyla suda yansıyan B’enzersiz o tek rengi görmekten geçiyor.

Sanata elini değdirmek, parmakları renklerle bezemek ve bunun üzerine O’nun elini elinde hissetmek ve O’nunla dengelendiğini hissetmek gibisi yok. O hisle dolduğumdaysa ‘tekneme’ atlayıp , mevsimi hep B’ahar olan rengarenk diyarlarda buluyorum kelimelere dökülemeyen, suya mühürlenen B’izi.Galatart’a gidip, ‘yolculuğa’ çıkmalı. Sizden yansıyanların B’enzersizliği ve Tekliği ruhunuzu dengelesin diye..
 http://www.sabah.com.tr/kultur_sanat/sergi/2013/03/26/istanbulda-ebru-bahari

Yorum bırakın